11 Aralık, 2009

GöÇ



Günahlarımız dağınıklıklardan ibaretse,cezamız unutmaktır.. Deyip; 5 ay kısa dönem zorunlu askerlik görevi nedeniyle siz değerli takipçilerimle vedalaşma niyetindeyim.

Mayısta görüşmek dileğiyle..Ve bu gece;bedenim zeminde dalgalanan bu gölgeden ayrılma çabasında yeniden..

29 Kasım, 2009

Sokrates der ki;



Bir gün bir tanıdık ,büyük filozofa rastlar ve der ki,
- Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun ?

Sokrates adama bakar ve ''bir dakika bekle'' ;

Sokrates-Bana bir şey söylemeden evvel ,senin kücük bir testten geçemeni istiyorum. Buna 'Üçlü Filtre Testi' deniyor.

Adam-Üçlü Filtre?

S-Doğru..

S-Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup
ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir.

S-Birinci filtre ''Gerçeklik Filtresi''..Bana birazdan
söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek oldugundan eminmisin ?

A- Hayır. Aslında bunu sadece duydum ve ...

S- Tamam. Öyleyse , sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.

S- Şimdi ikinci filtreye geçelim. '' İyilik Filtresi.'' Arkadaşım hakkında bana
söylemek üzere olduğun sey iyi bir şey mi ?

A- Hayır,aksine..

S- O halde onun hakkında bana kötü bir şey söylemek
istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin degilsin.Fakat yine de test için
bir filtre kaldı.

S-''İşe yararlılık filtresi.'' Bana, arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey ,benim de işime yarar mı ?

A- Hayır ,yaramaz sanırım.

S- İyi o halde.Eğer ,bana söyleyeceğin şey doğru değil, iyi değil ve işe yarar, faydalı değilse, bana neden söyleyesin ki ?

A- .................

;)

22 Kasım, 2009

Kara KaLem




Kör bir kalem..
Sessizlik bir kadın gibi çoğalmakta.
Eli kulağında kendini boğmakta bu gece yazdıkların..
Sürüklenirler,kopuk kopuk..
Yitik mezarlar gibidir artık,
Uğrayıpta yas tutamadığım.
Bağlanamazlar da artık
Bir kalem ile kağıda.
Başarısız bir kaçış gibi kulağımdalar
Fısıldarlar sadece
Gecikmiş bir kadın giysisinin
Hışırtısını..
Bir vakit yaptığımız gibi
Kaçıyormuşuz gibi kaçarlar sonra..

14 Kasım, 2009

I Lovve NucLeaR







Türkiye 60 yıldır eskimiş nükleer teknolojiden medet ummaya devam ediyor. Her yeni hükümet bu soğumuş yemeği ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyor. Görünen o ki bu masal böyle devam edip gidecek. Eğer biz durdurmazsak…

Ben nükleer enerjiye karşıyım ve karşı çıkmak için de hem kendi hem de gezegenimiz adına pekçok nedenim var. Vaaddettiği hiçbirşeyi karşılamayan bu kirli, tehlikeli ve pahalı teknolojiyi finanse etmek istemiyorum. Ülkemde nükleer endüstrisinin yalanlarını dile getiren devlet yetkilileri, nükleer enerjinin faydalarını sıralayan eski kafalı bürokratlar görmek istemiyorum.
Diyenlerdenseniz;
Şimdi 1 milyon kişi biraraya gelerek bu masalı bitirmenin ve nükleer ile yaşamak istemediğimizi göstermenin zamanı geldi. Bir milyon kişiden biri de sen ol.Şimdi harekete GEÇ !..

05 Kasım, 2009

GizdüşüM




Shamrain - To Leave

Gömülmedik ki hiç;canlı tabut kalplere..
Boğduk birbirmizi,kendi kanımızda.
Suyun kaldırma kuvvetine yeniktik hep..
Yok edemedik!
Vurgun yemişçesine ;
En yüksekten en derine sürüklendik,
Damarlarımızı kazıyarak.

Kırık bir ses..kırık bir benlik
Zehirledik vaktiyle bir nefesle..
Bir yudum anasonla yıkadık.
Yavaş yavaş tükettik birbirimizi;
Nefes,
Anason,
Sen;
ve
Ben..

Sırt sırta verdik,
Gerisin geri
Sürüklendik;
Nefes,anason ve biz..

Sonra?..

İnanç yüzlü sese tanık oldum sonra!
Bakışlarındaki nemdi arındıran benliği..
Gözlerindeki yağmur izine düştüm sorgusuz,sualsiz.
Boğulmadım..İzdüşümdü yanlızca ,o yüzündeki..

20 Ekim, 2009

Hallucinogenic Kiss





Andım yeniden uykudaki kelimelerini.
En ölümcül uçurumdu iki dudagının arası.
Sus ki, intiharı olmasın yarına dair esrik kelimelerin.

Yürüdük sessizliğinle,
Yorgun kaldırımları silerek..
Öptük uykusunda onları
En mahrem yerinden..
Üşüdük!

Nöbetteler hala,düşmeden..

03 Ekim, 2009

Nerdeki BiLinmeyenindeki Sorgu





Şarabın kızıllığına soyundu
Sessizliğin..

Konu anlatımlı,
Çözümsüz analizlerindi dayatılan geceye..
Nafile yine;
Cebimde zaman ,bu gece de..

25 Eylül, 2009

Okunmazsa 'Ziyan OLur..



Bayram arefesi..Bakırköy sokakları güdülen kalabalıkla dolup taşmakta.Vitrinler yeniden aynı oyunu sahnelemekteler.Bütün vitrin camlarında aynı olta ipinden sarkmış,'indirim' yemleri.Kalabalık birbiriyle yarısır halde,daha fazla tüketebilmek ,daha fazla yem koparmak için.Vitrindeki cansız mankanlerin surat ifadesi daha canlı onlarınkinden.Kahkahayla karşılamaktalar onları..Kalabalık zemini silip,akıyor ..tekrar ..tekrar..Aç hayvanların büyük bir kaya parçası üzerine dökülmüş, kaya tuzunu yalamaları gibi vitrinleri yalıyorlar.Yarışırcasına..Hava ıslak.Midem fazla dayanmıyor bu yalanmaya.Elimdeki demli çayın rengini, sigaramın dumanıyla karartıp yudumluyor,hızlıca kalabalıktan sıyrılıyorum..Kendimi adımlarıma bırakıyor,beni götürdükleri yere bırakıyorum..Yürüyorum..

Karşımda ; sembolleşmiş bir tüketim tapınağı.Bütün heybetiyle dikili karşımda..Yanımdaki ses, içeriye girip ; 'bayram' sekeri alması 'gerektiğini söylüyor.Gözlerimi kırpıyor onu izliyorum.Aynı ayin burada da sahneleniyor.Kalabalık yürümüyor,ayakları altındaki merdiven onları yeni bir vitrine taşıyor yeniden.Oltadan oltaya atıyor,donuk bakışlarıyla ,vitrine yapıştırıyor onları.
-Bugün indirim bayramı,daha çok tüketmelisiniz !.. diye haykırıyor, vitrindeki cansız mankenler.Kafamdaki yere biran önce ulaşmak için ben de balıklama atlıyorum ,birkaç kat aşağıya.Bulmam gerekenin bu sahte denizin en derin noktasında olduğunu tahmin ediyorum.Gözüme sokulan etiket ve reklamlardan uzaklaşıyor,bu balçık denizinden kendimi sıyırıyor,elimi attığım rafta haftalardır beklediğim 'bayram' sekerini buluyorum.Adı;Ziyan.Hakan GÜNDAY tarafından armağan edilen bayram hediyesi.Şeker tadında.Şekerin içini hangi meyve ya da bitkiyle doldurmak bana bırakılmış.Yanımdaki sese ben çıkıyorum diyor,uzaklaşıyorum hemen donuk bakışlı ayin sarhoşu bedenlerden;balçık denizinden.

Arabanın kapısını açıyor ve bekliyorum.Oturmamla karıştırmam bir oluyor sayfalarını, bayram şekerimin.Gözüme ilişen ilk cümleler;

-'Beyaz gövdeli zenci köpekleriniz var.Adları da var.Ama onlar birer heykel.Çağırınca gelmiyorlar artık.Cennetin kapısını bekliyorlar.Karla karısık toprağa gömülebilmek için kulakları dik donuyorlar! Öyle bir cennet ki,paslı demirin bile ak sakalı var.Bizi saran tel örgüler beyaz angoradan örülmüş.Havası havlamayı bırakmış,ısırıyor.Beyaz ağzı etimizle dolu.Bu yüzden sessiz bir ayaz var.Saçaklardan sarkan mızrak dişleri ensemize saplanmış.Gazete kağıdı gibi buruşmuş derimizde mor diş izleri,bekliyoruz..Cennetten kovulmayı.Bembeyazız.Soğuk.donmak.Çözülmek.Tekrar donmak.Daha fazla hiçbir şeye gerek yok.Fiilleri çekmeye bile.Herkes kalsın yerinde.....'

Yanımdaki sesin varlığıyla uzaklaştık oradan.’bayram’ tatilini fırsat bilenlerle toplaştık en saklı tarafımıza.

Tanık olunan bu tüketim ayini sonrası ,elimde asla tüketilemeyecek bir bayram hediyesi(şekeri) olduğunu yeniden anladım.Günday’ın bu hediyesi, alındıktan 3 gün sonra okundu bir solukta;en tatlı tarafından ısırılmış,ama üzerine yakılacak sigaranın kalmadığı bir gecede.Isırılan parçaların birçoğu ,buram buram ‘legalized marijuana’ tınılarını tatmama neden olmuş,nikotin dozajı fazlasıyla karşılanmıştı oysa .)

Kİtaptaki askıdan;

— ..Uyku deliksiz olursa,ne kabus ne de zaman geçer içinden.
— ..Duruyorum zamanla birlikte,nöbetteyiz ikimizde.

‘Hatıralarında yaşayanlar, donarak ölürler’

(Okunmazsa ‘Ziyan olacak kitap. Okurunu zaman tünelinin duvarına yapıştıran kitap ayrıca)

01 Ağustos, 2009

Bugün HİÇ KaLsın..


Bir yanıp bir sönmekteyim..
Gece ; ‘Ay’ım ,
Gündüz; ‘güneş’im tutulur..
Kafidir bu doğa olayının güzelliği de..
Kararmakta her uyanışta dünlerim..
Yasak bir suskunluk gibi çalınmakta kulağıma yarınlarım..
Bugün ....
İç çeksin bulutlar ,
Savursunlar bir kağıt gibi
bugünü.
Çalsınlar toprağa..
Ki dublör kelimeler bu oyunda;
Sınasınlar cesaretini kelimelerin..
Kahkaları birbirine karışsın;
Güneş'in,
Ay'ın..
Yarılsın gök daha çok..
Aksın üstüne .
Islansın iç çekişleri bulutların da.
Soysun bütün gerçekliğiyle
Ne varsa üstünde kelimelerin zamana dair..
Boğazlansın sonra gökyüzü !
Aralansın ışık ,tutulmadan..
Yansın kurgunun iplerine takılı dublör kelimelerin ..
Savrulsun külleri
Dipsiz kuyulara..
Bugün HİÇ kalsın.
Sardım ve koydum zamanı da
En saklı tarafına..
Ve bedenim zeminde dalgalanan bu gölgeden ayrılma çabasında yeniden..

20 Mayıs, 2009

Madem Ateşin var,Ne Duruyorsun KaranLıkta..


Ok gibiydi sözcükler

Geceyi göğsünden yaralayan..

Düşerken gecenin kucağından

Kulaklarımda yeniden sesin.

Çığlık çığlığa, öksüz..



16 Mayıs, 2009

En Uzak Mesafe..

''En uzak mesafe;

Ne Afrika’dır,

Ne Çin,

Ne Hindistan,ne seyyareler..

Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan..

En uzak mesafe ;

İki kafa arasındaki mesafedir

Birbirini anlamayan..''

13 Mayıs, 2009

DeLete Yourself



Her şeyin bu kadar basit ve hızlı geliştiği günümüzde, artık bir "tık" ötede her şey.. Yeni bir iş, bir tık ötede.Eski arkadaşlara,hafızamızda silikleşmiş ve silikleşebilecek yüzlere bir parmak hareketiyle ulaşmak mümkün de günümüzde.Bir sevdayı noktalamak...Bir tık ötede.


Serbest ilişkiye sahip olabiliyor, anında evlenebiliyorsun da artık. Ya da yüreğinizden sökemediğiniz şeyleri,ak duvarlara karalanmış izleri bir "tık"la söküp atmak kolay gibi görünebiliyor..Hızlı bir şekilde,birikmiş enkazı parmak gücüyle klavye ile ‘Delete’ tuşu arasında sıkıştırıp ‘Geri dönüşüm kutusu’na postalayıp yok etmek ne kadar mümkün görünse de ,gerçekte silinebilir mi acaba ?..


Ama ilişkilerin tek gecelik olduğu, daha birincil düzeye varamadan solan sıradan ilişkilerin dahi ,dünyamızda bir "tık"la bitmesinin lafı mı olur ? Çöp kutusuna gönderilen, enkazla birlikte bireyin kendisidir oysa..Günü geldiğinde sanal çöp tenekesinden yeniden anka misali dirilmek isteyen de,enkazın bir parçası olan bireyin kendisidir de.Adı üstünde ,‘Geri dönüşüm kutusu’..Bu noktadan sonra ne kadar silkelense de üzerindeki enkazın parçaları ve sinmiş kokularıyla, varolacak ilişkisinin ömrünü zaten daraltacaktır.Gerçi her şeyi hızlı bir şekilde tüketip,sonra yenisiyle fayda maksimizasyonunu tavan yapan da o değilmi?..Süregiden bir döngü..Bu döngüde değişmeyen tek şey kendisi ve optimum istekleridir.


Öyle ki ;artık hava durumuna pararel,daha hızlı değişir oldu kişilerin ilişki durumları.. Bugün balkanlardan gelen agresif tavır dalgası ,K'nın ilişkisinde ,ilerleyen saatlerde karmaşık duruma neden olabilir..Venus’ün hareket etkisiyle birlikte,A'ya ; karşılaşabileceği herhangi birinin kaçamak teklifi ile yarın ilişkiye açık duruma geçebilir ancak ilerleyen günlerde yüksek çelişkili duyguların etkisiyle ilişkisinde bir serbestlik oluşabilir de.(:v.s.Örnekler çoğaltılabilir..
(çevrede sıkça tanık olduğum durumlara gönderme)

10 Mayıs, 2009

Ösym,Kafan iyi mi Senin?!.

Güzel bir pazar günü,bizleri sabah 7’de uyandırıp sınava yetiştirme telaşının nedeni; 1.nesil pc oyunlarından, mayın tarlasını çözdürmek mi olmalı acaba!..

09 Mayıs, 2009

Kurbağa TeoRisi

Toplumsal değişimi anlamaya çalışırken karşıma ilginç bir teori çıkmıştı. Bunu bir çok derste örnek olarak sundum.Hocalarımızı rahatsız etse de.garip bir çelişki. Şimdi de yaşanan son gelişmelerle burada paylaşmak gereği duydum. Teori ;"kurbağa teorisi". Basit bir teori. Şöyle;toplumu oluşturan bireyleri kurbağa olarak düşünürsek ,içinde yaşanılan ortam ve şartların su olduğunu varsayarsak; değişim şöyle gerçekleşir: Önce şartlar oluşturulup ,ortama kurbağa dahil edilir. Bu ortamda etkileşim sonucu durumlar örnekle açıklanabilir.Örneğin: suyu kaynatıp kurbağayı suyla atarsınız. Ancak bu işlem başarısız olur. Kurbağa sıçrar ve kaçar. Teori de en geçerli yol şudur: şartlar yavaş yavaş değiştirilir. Su kaynatılmaya başlanır kısık ateşte ve kurbağa yavaş yavaş pişer ama farkına varmaz.Hareket alanı daralır.Ortamdaki şartların değişmesiyle birlikte bilincini yitirmeye başlar. Bu noktadan sonra ,bu ortamda her istenileni yapmaya mahkum olan kurbağa,yönlendirilmeye de gebedir..

Masalsı yaklaşım;

Her yere konan bir yırtıcı bir kuş dolaşmaya başlamış Anadolunun bağrında. Yıllarca gece yarısı avlanan bu kuş artık gündüz avlanmaya başlamıştır artık. Ve işlerini yapacak AK bir ortam bulur bulmaz başlamış saldırıya.. Önce aydın, bilge kurbağalara saldırmış dalga dalga. Bilge kurbağalar diğerlerine gökyüzünün ne kadar Aydınlık ve güzel olduğunu anlatmak için suyun üzerinde dururlarmış.İlk yakalanan onlar olmuş. Aslında çok önceden belliymiş olacaklar, ‘Evren’in yasalarına bakanlar bunu bilirlermiş. Bilirlermiş ama bile bile dururlarmış suyun yüzünde.. Kurbağaların hayatına girmek,yeni bir ortamda yaşamalarını sağlamak,yönlendirmek için,bilgeliği yok etmekmiş ilk işleri. Sular kaynatılmış suyun üstüne çıkan bilge kurbağalar, her yere konan yırtıcı kuş tarafından yakalanmış. Çıkmaktan korkanlar pişip gitmişler..Yırtıcı tarafından yakalan,farklı bir ortama hapsedilen bilge kurbağalar; "hepimiz her yere konan kuşa zıplasaydık bunlar olmazdı" demişler ama iş işten geçmiş..

Bu masala pararel olarak bu da eklenebilir; Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Eklemek istiyorum!; ''Sürekli insanları topladılar,sesimi çıkarmadım,çünkü ben insan???''

Masalın gerçek olma ihtimali de, masalsı gelişmekte..

06 Mayıs, 2009

KeLimeLer Gerçeğin Beceriksiz AvcıLaRı..


Bilemem nasıl başlamalı..Ne demeli..Nasıl etmeli..
Dün gece yoldaydım

Arka koltukta..Ankara’dan dönüyorum.

35 numarada, dimdik, uyuyamadım

Akıp giden arabanın seyrine uyan

Düşlerimi, anlatmak istiyorum sana ..

Geleceğin düşü ne kadar güzel

Ve ne kadar ince

Düşlerim, kıpırdayan, daldan dala konan

Bir serçenin, canlılığını, kıvraklığını

Ve hareketlerindeki karmaşıklığı andırıyordu

Ama bu düşler hayal değil

Olacak ve olması gerekenin beynime yansımasıydı

Bazen en barbar gericiliğin zulmün ve acının

Özgürlük türkülerini dindiremediği

Düşlediğin topraklardayım..

İçimdeki ateşle doğanın o dondurucu soğuğu

Birbirine karşı savaşıyor..

İnceden inceye kulağımda sesin
-Tam bağımsız Türkiye!!

..Bir iç geçiriyorum derindenNedendir bilmem..

403 mercedesin artan hızına uyuyor düşlerim

Bir baskındayım bazen

Elimde dünya gericiliğine kan kusturan

Çocukların sesi..

Kulaklarımda ,Nazım’ın çocuklara seslenişi;
Güzel günler göreceğiz çocuklar..
Motorları mavilere süreceğiz,ışıklı mavilere..
Yaşar Kemal’in kitabına kayıyor gözlerim..

İnce Memed’i düşünüyorum

Kel Abdiyi

Memed’in gün batmadan

Anafartalar’ı aşan kanatlı atını

Hatçeye olan aşkını sonra

Sen geliyorsun aklıma

Seni düşünüyorum Deniz..

Kocaman yüreğini düşünüyorum

İçin için gülüyorum,darağacına alaylı bakışlarını hatırlayınca..
Siyah giysem siyah oluyorum, gözlerimi yumsam kör..Ne desem bilemiyorum..

Çığlık çığlığa sessizliğim..
Kelimeler gerçeğin beceriksiz avcıları..

02 Mayıs, 2009

! Mayıs Bayramı ve KurguLanmış Gündeme DaiR..

KaranLıktan Korkan bir Çocuğu KoLayLıkLa Hoş GörebiLiRiz.. Yaşamdaki AsıL Trajedi ;YetişkinLerin AydınLıktan KorkmasıdıR..

27 Nisan, 2009

Cambaz AdımLaR-2



...Toprağı örten,sıkıca saran göğün kristal intiharı ,bakışlarımızı donduruyordu.Büyük bir hasterin son bulması;beyaz,sonsuz ve karşılıklı bir ilişkinin takendisiydi oysa bu..Kulaklarımıza saplanan göğün çığlığı,geride bıratığımız izlere tahammül edemiyor,örtüyordu üstünü hemen...Bıraktığım izler,adımlarıma hasret, yok oluyordu.Yürüyorum..Boğazlanan bir kuşun kanı gibi akıp gidiyordu zaman..Adımlarımız,mitolojik hikayelere konu olmuş bu fırtınalı aşkın doruğundan ayırmıştı sonunda bizi..Buna tanık,yolumuzu aydınlatan;gecenin parlayan gözlü bekçileri de, aklanmış adımlarımızı terk edip geceye karışmışlardı..Birazdan gece;karanlık kapılarını aralamış,bizi uğurlarcasına,yerini sancılı bir maviliğe bırakmıştı..Sabah müjdelenmiş,gök soyunmuştu.. Biraz ilerledikten sonra çakıldı bacaklarım yere..Ve cevapsız bakışlarla,karşımızdaki manzaraya kilitlenmiştik.Sabahın ilk ışığı,devasa bir buz levhayla örtülü olan donmuş göl yüzeyinden yansıyor,donmuş bakışlarımızı ısıtıyordu..Tepede bıraktığım inatçı adımlar ,yerini devrilmiş adımlara bırakmıştı.Oturup soluklanmış ve sabahın ilk ışığına teslim etmiştim bakışlarımı..Bu eşsiz doğa olayına tanıklık edenlerin yanlızca bizler olmadığını gördüm.Biraz ileride, donmuş göl yüzeyini bulundukları noktada parçalayan birileri göründü.Bizler bir arada oturup ısınmaya çalışıyorken az önce,bu insanlar bizle alay eder gibi;çıplak elleriyle gölün göğsünü yarıyor,dısarıya püskürüp yere temas noktasında donan suyu tekrar temizliyorlardı.Bunlar, bu bölgenin eskimo usulu balık avcılığı yapan balıkçılarıydı.Haftalar öncesinden buzu kırıp,göle bıraktıkları ağlarını çekmeye çalışıyorlar ama göl buna mani olmak istercesine su püskürtüp yarılan noktayı kapatma gayretindeydi.Balıkçılar bunun bilincinde,belli bir ritme sahip hareketlerle ,buzu kırdıkları noktada yakaladıkları ağlarını çekmekteydiler.Sudan çıkarılıp bir kenara bırakılan ağın uzantısı ve üzerindeki kocaman balıklar büyülenmişçesine buz kesiliyor,adeta fotograf karesindeki gibi ölümsüzleşiyorlardı..Doğanın büyüsüyle yüzyüzeydik..Balıkçılarla biraz sohbet ettikten sonra bizleri ilerideki balıkçı kulübesine davet ettiler..Gece boyunca yaşadıklarımızı biliyor edasında;suratlarında sürekli bir gülümseme hakimdi ya da bu ifadenin nedeni gölün onlara armağanı;adeta mutasyona uğramış kocaman balıklar olmalıydı..Kulübeye vardığımızda herkes yanan sobanın etrafına dizilmiş,kendini bırakmıştı.İçimizi ısıtmak için bize çay ikram ettiler.Bizimle ilgilenen bu dostcanlısı balıkçılar,gece boyunca yaşadıklarımızı daha önce tatmış insanlardı.Neye ihtiyaç duyduğumuzu çok iyi biliyor ve bizler söylemeden ikram ediyor,bu bölge hakkında bizi bilgilendiriyorlardı aynı zamanda.Bu küçük kulübede yeniden doğmuştuk resmen..İyice kendimize geldikten sonra,bizim için harika bir masa hazırladılar..Sabah yakaladıkları kocaman;yüzgeçleri kanatları andıran balıklardan pişirip ikram ettiler bize..Hayatımda yediğim en güzel balık etiydi bu..Bu ikram bizim için çok değerli ve unutulmazdı..Tarihin derinliklerinde, mistik ALamut kalesindeki bir kulübedeydik adeta..Bu hayatım boyunca yaşadığımız ender olaylardan biriydi ve bu duyguya ortak üç kişi..Hayatın paylaşılınca anlamlı ve değerli olduğu,yeniden yazılmıştı gözlerimize.Gece boyunca süren cambaz adımlarımız bizi buraya itmiş ve doğa da ödüllendirmişti bizi ..Bu inatçı ve kararlı adımlar,gece boyunca bizi yıldırmaya çalışan etkenlerden sıyrılıp,hedef gözeterek ilerlemiş ,yolculuğumuzu başarılı kılmıştı.Hayatın özetiydi resmen bütün gece yaşananlar.Geri adım atmak;kazanılacak çok değerli anların,birbirimizi bağlayan paylaşımların ,kaybedilmiş adı olacaktı..Balıkçılarla vedalaştıktan sonra,yeni kazanımları sırtımıza yükleyerek ayrıldık oradan.Artık baharı karşılamak için Kafkasya eteklerinden ayrılmış,Prometheus'un çığlıklarının dindiğine tanık olmuş,onunla vedalaşmıştım..Ve bedenim zeminde dalgalanan bu gölgeden ayrılma çabasında bu gece,yeniden..

14 Nisan, 2009

Cambaz AdımLaR-1




Rüzgar karanlık..Yağan kar, kararıp yüzüme tokat gibi çarpıyor..Yön kavramı yanlızca yola çıktığımız noktayı biliyor olmamızdan ibaret..İzlediğimiz adımlar tek kişilik..Bizi takip edebilecek biri,bıraktığımız izlere aldanıp,yanlızca tek kişinin bu yolu takip ettiğini düşünecektir doğal olarak..Oysa kalın kar tabakasında adım atmayı kolaylaştırmak ve de yorgun düşmemek için öndeki kişinin adımları izlenir daima..4 kişilik grupta ilk adımı atmak ve rotayı belirlemek benim görevimdi.İlerledikçe daha da kayganlaşmaktaydı yol..Yoğun tipi yüzünden ,karşımızda beliren tepenin ne kadar uzak olduğunu kestirmek güçleşiyordu.Yoğun tipi duvar olup bizi yıldırmaya çabalıyorken,inatçı ve dik adımlarla ona karşı koyuyorduk..Karanlığı aralayan parlak gözler bizi yıldırmadı ,bize eşlik ettiler,geceyi aydınlattılar sanki..Telefon direkleri fırtınanın etkisiyle bir sağa bir sola yatıp kalkıyor,rüzgar sesiyle birlikte tiyatral bir ayinin parçası oluyorlardı..Yola çıkalı bir saati geçmişti şimdiden.Aklımda geride biraktığım mor kokulu bir ten..Dilimin ucunda, ayrıldığımız barakada; gürül gürül yanan küçük bir sobanın üzerinde demlenmiş çaydan yudumladığım son damla..Isıtır halen içimi..Her 2o adımda bir arkama bakıp, çoğalmayan izleri kontrol ediyorum..Yüzlerdeki ifade ortak; tepeye ne zaman ulaşılacağının kestirilemeyişi..Kısa bir yürüyüş,tipiyle birlikte birdenbire çok zorlu bir yolculuğa büründü.Geri dönmeyi düşünmek;direncimizi kırmaya yetecekti kesinlikle..Bu farkındalık hepimizi tepeye itiyordu.Elimdeki fenerle bir kaç metre ileriyi aydınlatabiliyorken,karanlıkta yırtık bir tül gibi savrulan tipiyi görmek mümkün ama ardını görmek imkansızdı..Yırtık bir tülün ucundan tutup kendimizi yukarı cekiyorduk adeta..İnatçı adımlar bizi tepeye itmişti sonunda..Kara rüzgar ve yoğun kar tepede zirve yapmış ,ipin ucunda bir cambaz misali bizi sağa sola yatırıyordu..Rüzgarın estiği yöne karşı kardan bir yığınak yapıverdik hemen orada soluklanmak için.Yığıldık karla kalkan yaptığımız yığınağın koynuna..Oysa az önce yüzümüze karanlık bir tokat gibi çarpan yine o değilmiydi?..Biraz kanyak,hepimizi yeniden diriltmişti resmen.Rüzgarın çığlığı birbirimizi duymamızı zorlaştırıyor,kendi koynundan savurduğu beyazlığı, ona siper ettiğimizden olsa gerek, yığınağı dövmeye başlıyordu..Prometheus'un çığlığı rüzgarla birlikte kulaklarımızda..Bu uğultu ,bu ses başka seslerle karışmaya başlamıştı birden..Bu yolculukta yanlız olmadığımız konusunda hemfikirdik artık.Birazdan sığındığımız yerden ayrılıp,yürümeye koyulduk yeniden.Tepeden aşağıya doğru aynı adımlarla ilerlemeye başladık..Arkamıza bakmadan...

20 Mart, 2009

Işık KirletiLmesin!)


Türkiye'de 19 ilde toplam 47 yeni kömürlü termik santral yapilmasi planlaniyor.Şu ana kadar binlerce kişi internet eylemine katilarak belediye başkan adaylarına mektup yazdi. Çocuklarin geleceği için, yaşanir bir dünya kalsın.. Susuzluk, açlik ve acı çekmesinler. (Siz de destek olun, lütfen imzalayin.Sayfaya gidin; bulunduğunuz şehri haritadan seçin.)Adayları hem iklim icin hem de sağlığımız için sorumluluk almaya çağırmalı, seçmen olarak gücümüzü iklimi kurtarmak için de kullanmalıyız.. KatıL..

18 Mart, 2009

TanrıLarın Evinde Reggae Fest.




... Yoğun bir sınav sürecini atlatmış olmanın yarattığı rehaveti fırsat bilip, bazı kaçamak planları harekete gecirmeye karar verdim.Bahar kokusu ,odamın duvarlarında..sabah yudumladığım çay, bahar tadında..pencere önü çiçeği kıpır kıpır..ışık başka düşürüyor gölgeleri,yere çalmadan..Pencereden süzülen ışık,dans eder oldu etnik melodilerle her sabah..her bahar sabahı tekrarlanan tiyatral bir karşılama bu aynı zamanda..ışığı aralayarak ben de katılırım aralarına davetsiz..Bu raks şimdi de tanrıların yazlığında devam edecek yakın bir tarihte..Yoğun bir sınav maratonu sonrası baharı karşılamak için kaçırılmaz bir fırsat..Olympos Babylon Town'da baharı reggae ile karşılamak..
Image Hosted by ImageShack.us

Zeus'un yazlıgında dört gece;mistik kokular ve melodiler eşliginde..
Image Hosted by ImageShack.us

Deniz tanrısı Poseidon'un, Zeus için yaptığı farklı körfezlerde serinlemek..Hera ile Zeus'un elele dolaştığı ormanlarda soluk almak..Yeniden doğmak,doğayla yeniden varolmak adına,dolabımdaki kış ile vedalaşmak için öncelikle kısa bir Sarıkamış ziyareti yapılacak..Kafkas eteklerinde, Olympos'un duvarlarında yankılanan Prometheus'un çığlıklarını dindirmek,gözlerinden süzülen kristallerle yapılan çayı yudumlamak yerinde olucaktır..Bembeyaz bir örtüdür kafkaslarda O'nun gözyaşları,doğayı örten..
Image Hosted by ImageShack.us

Ziyaret sonrası, baharla kucaklaşma;baharı giyinme vaktidir artık..Hareket vakti!) Ve bedenim zeminde dalgalanan bu gölgeden ayrılma cabasında bu gece,yeniden..
Image Hosted by ImageShack.us

11 Mart, 2009

Sadece Alfabesiyim Bu BaLadın !..



Ritmik Seyahatler...İstanbuL'un koynundan dört geceligine ayrılmak zorunda kalmış olmanın yüklediği özlem ..Ve salaş bir bar kuytuluğunda ,sıcak şarapla yıkanmış kelimelerin ,loş sevişmelerden yorgun düştügü, dingin bir Ankara akşamı..İstanbul -Ankara arası yolculuklarım,yaylı bir enstrümanın telleri üzerinde yapılan perde geçişleri tadında olur daima..İstanbuL'un ritmik temposundan kısa bir süreliğine kaçarak başlayan ,esrik notaların dingin yolculuğuyla Ankara'da devam eden,özünü besleyerek yükselten,tekrar İstanbuL'da son bulan bir balad aynı zamanda.. Ankara'da bir bahar akşamı..Küçük,tenha bir kitapçı..Raflarını kalabalık cümleleriyle dolduran kitapların çığlıkları ve sayfaların sihirli kokuları sinmiş tiyatral bir sohbet, dilimin ucunda özlenen bir tat bırakır, İstanbuL koynundaki bu gecede,yeniden..Güzel,yıpratılmış,şikayetsiz yitik yaşayan bu güçlü kadın ,gözyaşlarıyla karşıladı dün beni..Üşüdüm önce,soğuktu gözyaşları..Sardı gözyaşlarıyla sıkıca beni,kaçmadım..Alıştım,karşı koymadım..Büyük bir özlemin yansımasıydı,seviçti aynı zamanda bu..Oysa ona ait getirebildiğim sadece tiyatral bir tattı..Yağdı durmadan üstüme,sıkıca sarmaya devam etti..Toprağa karıştı tadı onun,sihirli kokuları da..Bu bile dinmesine yetti gözyaşlarının..Karsı koymadım !..Ben sadece bu baladın alfabesiydim bu gece..Ankara'yı sana getirdim,koynunda bu gece,belki sonkez !..Sar beni,aynı sihirli kokulu gecenle ört ..Ve bedenim zeminde dalgalanan bu gölgeden ayrılma çabasında bu gece,yeniden..

05 Mart, 2009

Post Otistik ÇığLık



Bir çok kişinin ve kapital dünyanın tozlu raflara kaldırdıgı kitaplar yeniden başucu olma yolunda ..Ben ve birçoğumuzun ise kitaplığının hiç bir zaman tozlanmayan raflarında..Mevzu bahis kitap; Das kapital..bilen bilir ciltleri de..Değişen ne oldu acaba,kitabın içeriğimi ,yoksa inşa ettirilmiş sistemin kendisi mi?Bir kaç gün önce yazdığım yazıda homo economicus insanına değinmiştim..Kendileri ;kendini tüketime adamış,maliyet hesapları peşinde, ve faydayı merkezine oturtmuş,çıkar ilişkilerini benimsemiş ,kanser etmeye neden ilişkiler yumağıyla kendine kazak örme gayretinde,homo sapiens'in evrim gecirmiş hali kısaca..peki bu homo economicus neden tozlu ve karanlık mahzenini karıstırıp, kapak rengi solmuş bu tozlu kitabı çalişma odasına almıştır? Aslında buradaki davranış birçoğunun ümitlerini alevlendirdiyse de ,kaçınılmaz bu tabiki,aslında olağan davranışının bir örneğidir..Yaratmış olduğu bu ben merkezci sahada,maximum fayda yayıyla ok sporlarında rekorlar sahibi insan tipi,ruh ziyanlarına neden olabilmiş,çeşitli intihar girişimlerine sıradanlık kazandırmış,şimdi de bireysel çıkarları uğruna bu kitabı raflarına tekrar alma girişiminde bulunmuştur..Yazıp çizilir oldu bu son zamanlarda..2001 başında ,Fransa'da başlatılan,öncülüğünü üniversite öğretim üyeleri ve ögrenci ekonomi klüplerinin yaptığı ,-kendi saçını dahi yıkarken,maliyetin yüksek tutacağını düşünerekten ,şampuan(CLear ve türevi..) dahi almaktan vazgecmeyi hesabına katan homo economicus insan türünün ,yoğun bitlenmeyle karşılaşması durumunda,kafasında yeni bir koloni oluşturma ve oluşan bit kolonisinin onu öldürme ihtimali ,bununda yeni bir evrim süreci başlatacagı korkusuyla (:, yeni bir iktisadi hareket başlattılmıştır..Bu hareket yazıldı çizildi bazı dergi ve gazete köşelerinde dediğim gibi..Malumdur görsel medya 3 maymunu oynamayı sever bu gibi gelişmelerde..Takip edilecek bi tarafı da yok zaten bu kutunun..Uzun zaman oldu tv karşısında zaman öldürmeyeli..Zaman kaybı olduğu şüphesiz ortada zaten..Konumuza dönersek!..Hareketin adı; Post Otistik İktisadi Hareket'tir..Otistik insanlar yarattıgı kesindir şuanki Alice' harikalar diyarının..Ama buradaki temel olay ; iktisadi kurum ve düşünce merkezlerinin , tamamıyle gercek dünya dışına cıkarak, 'insan ihtiyaçları' , 'ekonomi politikaları' ve bütün kriz artı buhranlara karşı, kendi otistik dünyalarında oluşturdukları sanal girişimlerinden öteye geçememiş olmasıdır..Matematiksel hesaplamalar ve öğretiler dışında ;insanı merkezine almak yerine ,gerçek dünya ve toplumsal hareketlerle bağlantıya geçmeyi elinin tersiyle itmiş,sürekli çözümsüzlük yaratma gayretine girmiştir ki,ellerinde sihirli bir sopa var zannettirmişlerdir..Kendi planladıkları oyunlar sayesinde elde ettikleri büyük güçlerle, insanların davranışlarını kontrol altına almak,hareket alanlarını sınırlandırmak,insanları ve ilişkilerini kategorize etmek ,köleleştirmek,tek tip insan yaratmak,'aaaa bak ,bu da ideal insan türünden' dedirtecek bakış açıları yaratmak ve bağımlı kılmak gibi bir ton sey sayabilirm şurada,kanser ve türevlerine neden davranışlara sahip yeni bir insan türü yaratmışlardır,kendi harikalar diyarında..Halen sıyrılıp yaşamaya çalışan parazitler de var tabi ki.) Düşünsel ve toplumsal gelişim çercevesinde az gelişmiş ,geriye vites kırmış ülkemde ve benzer toplumlarda ,bahsedilen homo economicus insanı malesef daha da gelişmekte ,dişlerini bilemekte,bilgi yoksulluğu çeken toplumun ve bütün değerlerinin içini boşaltarak, kendine rant ve faydalar yaratma gayretindedir halen..Fakat ,Post Otistik Hareket'in,bu insan tipini yaratanların yaşadıkları topraktan yeşermesinden çok,makinalaştırılmış ve akıl tutulması yaşayan insanların varoldugu topraklarda yeşermesini yeğlerdim..Oysa,Fransız ihtilali de orada yeşermemişmiydi?..Yine de homo sapiens'i tekrardan diriltebilecek,insan merkezli , gerçek dünyaya yüzü dönük bu oluşumun bütün adımlarına şiddetle ritm tutuyorum gitarımla..!) Ve bedenim zeminde dalgalanan bu gölgeden ayrılma çabasında bu gece yeniden.. (bu konu için çok cılız bir çığlık )

04 Mart, 2009

Tout va Bien !..



...Kızıla boyadım saclarını bu gece,gözlerini maviye kelimelerimin.Kanatlar yaptım duvara asılı geceden,saplanırken geceye çığlığının sesi yine..çırılçıplak,bütün gercekliğyle seninle buluşur bu gece şarap tadında sözcüklerim..Çok değil iki kadehle yıkandılar bugece..Belli ki çok mesafe katedecekler sana varıncaya dek..öpecekler kan revan içinde seni..Belki acıyacak gözyaşların yine,saçlarına her astığında onları...Saçlarına asılmış bedenimle, gözyaşlarına tanık oldum senin.Tanıdık gelicek onlara da.Ama bu gece sözcüklerim ağlıycaklar senin yerine..Mavi gözyaşlarıyla,bütün kızıllıklarıyla yeniden hayat verecekler saçlarına,göbekleri kesilmiş halde..Sonunda varolucam yanında yeniden..Asılacak sözcükler olsun tüm bencilliğiyle bu soluk gecede..Güzel bir bencillik örneği olacak senin için de bu biliyorum,ben astığımdan beri kendimi..çırılçıplak bir ölüm bu şimdi saçlarındaki..Daha önce hiç bu kadar güzel görünmemişti saçların !..Ağlasınlar yerine..Asılsın duvara gece de..Şahit olsun bu bencilliğine kelimelerin.Dindirsin acısını gözyaşlarının..As sözcüklerimi ,şimdilik..Yarılacak zamanın göğsü ,uzun bir hasreti dindirmek için..Ve bedenim zeminde dalgalanan bu gölgeden ayrılma çabasında bu gece,yeniden..

03 Mart, 2009

Şüphesiz KarşıLıkLar

...Işık asla kıpırdamadan oturuyor tepemde,oturuyor halen odamda..Sessizlik yine büsbütün üstünde bütün gece, düş kurar gibi..Üstümden akarak zemine düşürüyor gölgemi.Başka biri daha onun düşlerinde varoluyor varlıgımla.Büyük Patlama'dan beri bunu yapmıştır daima.Oysa benim kulağımda ,Bregoviç'in Railway Station kalabalığı..Gözlerim sayılı günler kalmış olan sınavımın notlarında bir kez daha.Ondan bana bulaşmış bir hastalık olsa gerek bu,ben de gördüğüm kelimelerin gölgelerini düşürürüm hafızama kalemimden akan renkle. Tanıdığım ,yeni tanıştığım kavramlarla tekrar sohbet amaçlı bir şey bu.Bazen mavi ,bazen siyahtır bu gölgeler ,yüklemlemelere göre.Oysa onda yok bu renk tercihi.Hiç renkli gölge gördünmü blog?..Mor gölge,yeşil gölge,kızıl gölge ,mavi yada.. Yapabilmesini isterdim açıkçası..Kimin hangi özdeksel renklere tutkun oldugunu açığa vururdu,üstümüzden akarak bütün sokakları renklendirirdi,bütün o griliklerini soyarak duvarların..Herkese yükledigi aynı anlamdan olsa gerek bu tek renk tercihi.Mavi kapaklı soru kitapçığındaki 'Şüpheli ticari alacaklar varlığı ve karşılığı'nı siyah kusar kalemim. Aynı zamanda bende 'Şüpheli ticari ilişkiler-aşklar karşılığı' çağrışımı yapar hep.Homo economicus dayatmalarından yansıyan ilişkiler ağı.Bütün bu ilişkiler yumağından olsa gerek bu ortak renk tercihimiz.Her ne kadar kitapçığın kapak rengi mavi olsa da.Homo sapiens'e ne oldu?..Ve bedenim zeminde dalgalanan bu gölgeden ayrılma cabasında bu gece,yeniden..
Related Posts with Thumbnails