19 Kasım, 2010

Empathic Crime




Bakışlarda pusuya yatmış ifade
Sabırla bekledi failini..
Parçaları birleştirme kaygısı
Gözlerindeki derinliğe gömüldü.

Yüründü;toplanarak gerideki izler
Sabun gibi parçalanan yaşam'ı
Süzerek;kaldırımda..

Yıkıcı karamsarlık
Budalaca bir gülümsemeyle yıkanarak,
İyimserlik duyumsandı..

05 Kasım, 2010

Gözü Kapalı

Aslında mim olayına karşıtlığım,daha önce belirlenen mim konularından olsa gerek.Bir kaç mim girişimini cevapsız bıraktığım olmuştur da(ki eger yanlış anlaşıldıysam o vakit,sözkonusu blogger kişisi beni dürtmeliydi diye de belirtmeliyim ).

Birkaç gün önce sevgili blogger kişisi Nikita Roxie beni mimlemişler;mim konusu itibariyle çekici kılınmıştır;kendisine de teşekkür ediyorum buradan;)

Mim Konusu: Kitaplığınızın karşısına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Seçtiğiniz kitabı satın aldığınız yada hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.

Ben de haliyle kitaplığımın karşısına geçip gözlerimi kapatıyorum.Kitaplıkta hangi kitap hangi rafta bunu iyi bildiğimden,ani bir dokunuşla bir kitabı yerinden ediyorum.Gözlerimi açtığımda elimde; VLadimir NABOKOV'un SOLGUN ATEŞ adlı kitabı durmaktaydı.Raftaki diğer bütün kitaplarla birlikte bu kitabın da bendeki önemi oldukça fazladır.Elimdeki kitap bir KarşıRoman klasiğidir.Lise yıllarımda ,abim tarafından üniversite yıllarında alınıp okunmuş sonrasında bana hediye edilmiş bir kitaptır.Benim de başka birine hediye etmem olasıdır.240.000 liraya Yaba yayınlarından alınmış.Eskidikçe güzel bir tat bırakan kitaplardan..55.sayfadaki 2 kantodan alıntı;


750.Kanto
Sık sık bunaltırdı beni çiğ ışığı
Dışarının,didişmelerin;o zaman dönerdim içime,
Orada,ruhunun gerisinde beklerdi
Eski Dost!Varlığıyla beni hep..
Oydu avutan.Günlerden bir gün
İkili bir gösteriyle karşılaştım.
Bu;dergilerin birinde yayımlanan söyleşiydi
Bayan Z'yle yapılmış;kadının duran kalbini
Ovalamıştı yaşama doğru bir doktorun elleri.
Bayan Z. dergide anlatıyordu
'Perdenin Arkasındaki Ülke'yi;görmüş gibiydi
Melekleri,parıldıyordu renk renk
Pencereler,hafif bir müzik duymuştu,güzel
İlahiler,sonra annesinin sesi gelmişti;
Daha sonra gördüğü uzak
Bir manzaraymış,puslu bir meyva bahçesi.
'O puslu meyva bahçesinin ötesinde
Fışkıran uzun beyaz fıskiyeyi gördüm ben-öyle uyandım.'
760.Kanto
Bilinmeyen bir adada,Kaptan Schmidt
Görülmedik bir hayvan yakalasa
Sonra da,çok geçmeden,oradan
Bir post getirse,var demektir o Ada.
Bizim fıskiyemiz bir işaret direğiydi
Karanlıkta dikili duran;
Bir kemik kadar sağlam,diş kadar dayanıklı,
Ve kabaydı,göze batan Gerçekliğiyle!..

Biraz geç olsa da yayınlanmıştır saat itibariyle.Fırlatıyorum!!!

! Cok Deli Günlük Yazarım,Çıplak ayaklı düşes,Caliope*

29 Ekim, 2010

Human Steps



Koreografi: Edouard Lock
Besteci: David Lang
Şiir: Lou Reed

17 Ekim, 2010

Bir Düşün Kıymeti Harbiyesi

Saat 04:33..Gözlerim kısık;yatagımdan fırlıyor, penceremin önünde dikiliyorum.Bütün sokağın uykusu,gök kubbenin çatlamasıyla bölünüyor.Ardından araçların alarmıyla birlikte yağmur, bu gürültülü uyandırma servisine ritm tutuyor.
Kulağıma;bugün Ankara'dan beni arayan tanıdık ses tırmanıyor.Ankara'nın artık onu boğduğunu,yakın bir zamanda görüşemezsek durumun vahim bir hal alacağından bahsediyor.Yağmur damlalarının cama telaşlı dokunuşu,onun sesindeki telaşı andırıyor..Kısa ve net bir konuşma ile bana içinde bulunduğu ufuneti aktarabilmişti.
Telefon çaliyor..Gecikmiş uyandırma servisi.Birazdan Bursa'ya gitmek için gelip beni alacak ses..Üniveristede 4 yıl aynı evi paylaştıgımız diğer iki arkadaşımızı 'geleneksel'ziyarete gidiyoruz.Bütün şehir uyurken;biz üni. yıllarında alışılagelmiş gece yolculuklarına, bir yenisini daha ekliyoruz.Gerekli hazırlakları yapmaya koyuluyor,Ankara'daki sesin telaşına kapılıyorum..

İstanbul-Bursa arasında eşlik edecek diğer ses

12 Ekim, 2010

-HIV+



KPSS skandalına seks iddialarının karışması üzerine ;
Lise döneminde ÖSS-ÖYS hakkında yaptığımız geyikler yerini buldu sanırım.KPSS'ye girmiş olan tüm adaylar HIV testi yaptırmalı ! Ayrıca,sınava girecekler gerekli önlemleri almalı(prezervatif v.s)bundan böyle!..Sözkonusu Bakanlığın ;ÖSYM ve YÖK'e, hatta ileride olacaklar için gerekli kurumlara münasip adı uygun görüp değiştirmesi;sınava gireceklerin de nasıl bir tutumla karşılanacağını bilmesi yerinde olacaktır kanımca!

10 Ekim, 2010

Berhane



Üstüste çoğalan
Kalabalık kahkahaların katıldıgı
Kaotik gözlemler;
Durulduğunu sandığı imgelemini yeniden ürküttü.
Uyandırdılar aşağıladıkları korkuları
Bedenleri saran karanlıkta..
* * *
Samimiyetin hapsedildiği
Çerçevelerde uyudular.
Soyundular şahitliğe
Geç kalınmış bir törende.
* * *
İtirafların yalanlandığı masada
Kadehler kırılır oldu
Unutulmuş ezgiler eşiliğinde.
* * *
Islanmış bedenler
uykularından uyanarak,
yağan yağmurda kurulandılar ..


10 Ağustos, 2010

Gökte Ararken Kadıköy Kurtuluş Parkında Bulduk!)



Geçen pazar; akşam 7 sularında ,günün yorgunluğunu, arkadaşın tatilden getirdiği şirince şarapları eşliğinde film izleyerek atma hevesi,çalan telefon ile birlikte yerini başka bir heyecana bıraktı.Merakla beklenilen Genco Erkal'ın sahnelediği Marx'ın dönüşü adlı oyuna daha önce bir türlü yer bulamayışımız ya da sahnelendiği tarihte İstanbul'da olmayışımız nedeniyle ufunetler sarmıştı etrafımızı.Bu ufunet,telefonun çalmasıyla dağıldı aniden.Telefondaki ses; ''abicim hemen kurtuluş parkına geliyosunuz ve Marx'ı selamlıyoruz hepbirlikte..'' demesiyle, günün yorgunluğu yerini heyecana bırakmıştı.Eve getirilen şaraplar eşliğinde izlenecek filmler rafa kaldırıldı ve bir kadeh sarap yudumladıktan sonra,yeniden dışarı bulduk kendimizi.On dakikada parka varmıştık bile.Benim; artık ,bu oyunu ve Genco Erkal'ın bu oyundaki yüksek performansını çıplak gözle izleme umutlarım rafa kaldırılmışken,dvdsinin çıkmasını merakla bekliyor oldugum bir dönemde,oyun resmen evimin bahçesinde sahneleniyordu.Marx ile birlikte Bakunin ve Engels de tekrar geri dönmüştü o akşam.
Onlarca kedi yavrusu besleyerek ilerlediğimiz parkta(daha önce orada bu kadar kalabalık bir kedi dayanışmasına şahit olmamıştım),oyunu bekleyen uzun kuyruğa ilişiverdik sonunda.Bir müddet ayaküstü sohbet ettikten sonra amfi tiyatronun ön kısımlarında yerimizi aldık.Yaz dönemi açık hava tiyatrolarının verdiği hazzı almaya hazırdık artık.Sahnedeydi büyük oyunculuk..
Ve dakika bir gol bir;''Ben öldüm ama aslında ölmedim de. işte alın size diyalektik.'':)
Yıllar önce gelecek hakkında verdiği ipuçlarının çeşitli gazete manşetlerinden inmemesine ve birçok ekonomik analizde yer almasına rağmen, düşüncelerinin çürütüldüğü iddiasına karşın, Marx dünyaya geri geliyor ve birkez daha dürtüyordu insanları.Marx az kişinin bildiği;Avrupa kıtasındaki ülkelerden sürülünce eşi Jenny ile birlikte dönemin Londra'sının pis ve yoksul Soho semtine taşınmış ve çocuklarına bakmak için uğraşıp didindiği bir aile babası profili ile karsımızdaydı.Ailesi ve arkadaşlarının(özellikle oyunda kurgulanan Bakunin arkadaşlığı) trajikomik hikayeleri ile bizi o döneme,Soho'ya,Paris'e-Komünü'ne ve evine konuk ediyordu.
Oyunun etkili sahnelerinden teki; Marx'ın, kendisinin marxist olmadığını söylemesi, ve bu nedenle düşüncelerini putlaştıranlara, istedikleri gibi yorumlayanlara ayar verip ,kendisine marxist diyenlerin marx’ı ne derece doğru algılayabildiklerini düsünmeye sevketmesidir.Oyunda tarihi dönemlerden bahsedilirken kullanılan sinevizyon gösterisi de bilgi dağarcığınızı görsel olarak besliyordu ayrıca.

Oyunun bazı bölümlerinde öfkeli,ağlamaklı,bazılarında neşeli ve komikti.Öfkeli bölümden alıntı;
''Siz buna ilerleme diyorsunuz öyle mi? çünkü motorlu arabalarınız, telefonlarınız, uçan makineleriniz ve bu leş yığını içinde daha iyi kokmanızı sağlayan bin çeşit parfümünüz var. ve caddelerde uyuyan yoksul insanlarınız...''

Bir bölümde iç geçirerek;''Sovyetler birliğinin çökmesini komunizmin ölmesine bağlıyorlar.

kafasını iki yana sallar.

''Bu aptallar komunizmin ne olduğunu biliyorlar mı ki? yoksa komunist sistemin kendi yoldaşlarını katleden bir eşkıya olduğunu mu sanıyorlar? çük kafalılar!''

Bizi koparan bölümlerden:);''yasaya aykırı bir protesto yapacaksan 2000 kişiyle yap... ve de mozart la...''
''ekonomi-politik okumaktan daha sıkıcı bir şey olabilir mi?.. evet, ekonomi-politik yazmak!''
''İsa gelicem dedi ama gelmedi..ben geldim''

Paris komünü hakkındaki bölüm oldukça etkileyci olmakla birlikte,amfideki izleyici kitlesinin Genco Erkal'a kilitlendiği bir andı.Kızı Eleanor ve eşi Jenny hakkındaki repliklerde oldukça eğlenceliydi ayrıca.
Bir saat 20 dakikalık bu tek perdelik oyun her dakikasında dikkatleri Genco Erkal'ın performansı ile üzerine çekebildi.
Bakunin ve Paris Komünü hakkında daha çok şey yazmak isterdim ama bu oyunu izleyemeyenlere tavsiyem;aykırı yayınevi'nden Marx Döndü adlı kitap olacaktır.

Harika bir oyun izlemiş olmanın verdiği zevkle parktan ayrılmak üzereydik ki;bizim için sıradanlık kazanmış ama trajik bir karşılaşma cereyan etti ve uzun zamandır görüşemediğimiz arkadaşları orada görebildik.''bu tür salonlarda karşılaşmaktan bıktık,artık bizde buluşalım'' dedi..''tamam sizin evin salonunda Bakunin'i izlemeye gelicez:)''dendi..


edit-(bu arada bugün son günü olan kadıköy kurtuluş parkı açıkhava tiyatro festivalinde son oyun sahnelenecektir saat 21.00 'de.Beni duyupta gidene ne mutlu)

04 Ağustos, 2010




Hayat mı?
Zamanın kara tahtası..
Yanında getirdiklerini,yanında götürüyor yeniden.Bazılarını daha belirgin,bazılarını ise daha silik karalıyor tahtaya.Tek seferlik gel-gitler.Sonra ,elinin tersiyle silip,yenisini karalıyor.Her seferinde bu davranış onda devingen bir tutkuya dönüşüveriyor.Geriye bakıldığında hiçbir şeyin geri getirilemeyeceği aynı zamanda yarının ne getireceği kestirelememekte.Sonuçta, kayboluşlarda zaman aralığı gözükse de,hepsi yok olmaya mahkum.Kaçınılmaz ve alıştırılmış bir çaresizlik; dayatılan..

Yarına gülümsemeli,müziğin ve anın tadını cıkarmalı;) (yarın yorucu olacağa benzer,silik karalamalar temennimiz)
Ve beden,zeminde dalgalanan bu gölgeden,ayrılma-ma çabasında bu gece..








(dahauzunbiryazıtertiplenebilirdiamacokyorgun-monochromaticbugece)






03 Ağustos, 2010

Dancing with a HourgLass

Yedinci Mühür-Seventh Seal |

'Film, teması hayli basit bir allegoridir: İnsan, onun ebedi Tanrı arayışı, ve tek mutlaklık olarak ölüm.' - Ingmar Bergman

30 Temmuz, 2010

Jet BLacK


Tanığı olduğun anın
Geçmişe aitliğine tanık oldun..
Düşünce hızına yetişemedi hiç
Söylenecekler.
Sustun..

Önceden verilmiş bir kararın
kusursuzluğu
yansıtılamadı gercekliğe,
yenikti
Gecikmiş kelimelerin
beceriksizliğine.

Söylenenlere
ne sevinebilindi tam anlamıyla,
ne de acınabildi
yaratılan kırık ifadelere..

26 Temmuz, 2010

Ehveni İhtiyaT

Saçlarından süzülen damlalar,yüzündeki çizgileri izleyip çenesinde toplanıyor,yeniden yagıyordu zemine..Bedeni,kayıp çocukların loş sokaklarda yüzdürdüğü kağıttan gemideydi sanki.Serildi salondaki tek kişilik damalı koltuğa.Burnunu saran koku ona yanlız olmadıgını hatırlattı odada.Göz kapaklarını aralayarak yeniden belleğine çizdiği surete baktı bir süre.
Kulağındaki müziğin ritmi onu odaya taşıdı yeniden.Sessizliği soyan kokunun sahibi, yaktığı sigarayı onun dudaklarına yerleştirdi ve karşısındaki koltuğa oturdu.Kollarındaki dövme kulağındaki melodinin yansımasıydı sadece..Unutmaya çalıştıklarını,ikisinin de kollarındaki şekil; belleklerinde tazeliyordu yeniden.O an yapmak istediği tek şey,o loş sokaktaki kağıttan geminin sudaki yansımasında kararmaktı.Ama bu koku ve melodi buna izin vermiyordu yeniden.Bağımlısıydı hayatın ve yan etkisi karşısında oturmaktaydı..Bıraktı dudağındaki sigarayı,gözlerini kapadı,astı bedenini notalara ve sadece odadaki kokudan derin bir nefes çekti..

20 Temmuz, 2010

Disposable PeopLe



Türkiye'de çalışma süreleri birçok ülkeye göre daha yüksek.Modern kölelik bu çerçevede daha da belirginleşmekte ve büyümekte.Haftasonu mesaisi erdem sayılabilmekte çoğu büyük ölçekli işletmelerde.Büyük şehirlerdeki trafik de dikkate alınınca bütün vakit işte geçiyor denebilir.Bu da haliyle farklı sonuçlar getirmekte..Ailesiyle ve çocuklarıyla ilgilenemeyen bir baba veya anne..İşyerinde tamamen verimli olamayan,arkadaşlarıyla yeteri kadar görüşemeyen ve sosyal tatminsizlik yasayan bir yığın insan çıkarmakta karşımıza.Çoğunlukla maddi ve manevi tatminsizlik duygusu, yanında;ruhsağlığı bozuk ya da bozulmakta olan,sabırsız,proaktif olmayan,girişimcilikten uzak,agresif (buna bir çok şey ekleyebilrisiniz) bir yığın kitle beslemekte.İşsizlik,kariyer gibi endişelerin de eklenmesiyle pek çok insan ,şirketlerin bu durumu fırsat bilerek birer makine yaratma çabasına boyun eğmektedir.



Kölelik dünyada resmi olarak 19'uncu y.yıldan sonra kaldırılmış olmasına rağmen bugün dünya genelinde 27 milyon köle bulunduğu bazı kaynaklarca belirtiliyor.Bu konuda okumaya başladığım kitap bütün gerçekliği gözler önüne seriyor fazlasıyla.

Disposable People(kullanılıp atılanlar) adlı kitap büyük şirketlerin yasa maskelerinin ardına sığınarak, bir toplumun nasıl zincire vurulup köleleştirildiğinden söz ediyor.Yazar, şahsen tanık olduğu, köleliğin yeni formunu gözler önüne seriyor. Artan nüfus oranları,sömürgeci ekonomi politikaları ve küresel sömürgeciliğin yaygınlaşmasıyla köleliğin büründüğü bu yeni formda,sahipleri tarafından kısa vadeli bir yatırım aracına dönüştürülmekte bütün insanlar.Metalaştırılmış bu insanların hasta olmak,yaşlanmak gibi lüksleri de yok bu çerçevede.Plastik bir bardak gibi kullanılıp atılıyorlar.Daha sonra yeni bir köle bulmak o kadar masrafsız ve kolay ki; zaten metalaştırılmış insan buna boyun eğmekte imzaladığı iş sözleşmesinde.

Acı olan insanların kendilerini köle yapması, durumu kabullenmesi ve biraz daha fazla para kazamak için başkalarının hakkının gasp edilmesine göz yumması..Kazananı ve kaybedeni belli bir oyunu oynamak bu piyasada, dayatılmış bir çaresizlik metalaştırılmışlar açısından..Siz de 'köleleştirildiğini ve kullanıp atıldığını' düşünenlerden misiniz peki?

13 Temmuz, 2010

Arap Saçı



Yakalanmıştı yağmura..


Çekiyordu ıslak zemini

Altından

Koşulsuz, kulağına asılı sesler


Avucunun içi parlıyor

Bedeninde ısınıyor

çoğalıyordu

Tenindeki damlalar

Yağmura ve geceye inat

Kafasının içi

dolaşmış düşünce yumağı..

çaresiz adımlar coğrafyasında

yitik

ve kararlıydı

yumağı çözüp boynuna

geçirmeye

Gerideki ses büyürken..


Islattı adımlarını

ve

izledi bedenlere asılmış

Ölümleriyle yarışanları

Gözlerinin götüremediği

yere kadar..


Ve gelip aldı ipten O’nu

Göğsünde pusuya yatmış

Devingen patikaların

Islanmış kaygan dudakları..

02 Temmuz, 2010

Bizi BekLiyoR




İstasyonun önünde bizi bekliyor
yolların çektiği siyah araba..

yok etmek istiyorsun
gözlerindeki tereddütü;
ip üstündeki dansöz gibi.
Kafanın içinde kelebekler var
kanat cırpıyorlar;
yarının öfkesini dağıtmak için.

Işıktan kaçan gözlerin,
bulandırıyor karanlığını.

Nemli renkler dolaşıyor
çılgınca yakarılan adımlarda
ruhun ışıklı panosu gibi.

Canını sıkmasın yakarışım;
hiçbir şeyimiz saklı..

Bizi bekliyor keşfedilmek için,gecenin iliklerine çığlık gibi vidalanmış 'yakarışın'.

18 Mayıs, 2010

Like a Bird !..


Kanatlanıp uçası var Monochromatic'in (: (Blogun da ihtiyacı var buna sanırım)
Benim için uzun(5 ay),burası için kısa bir ayrılık(Askerlik) sonrası yeniden buluşmak güzel. Okunacak çok şey yazılmış,çizilmiş v.s..Anlatılacak hikaye de cok(klasik askerlik hikayeleri anlatılmayacak).Kaldığımız yerden devam edecek kalem.Kusup boyayacak yeniden ellerini,gözlerini..(:
Yorgundur ve Maviyi cok özlemiştir Monochromatic.Deli gibi müzik dinlemek ister bu bünye(Sonisphere Fest' 25-27 Haziran' İstanbuL).. Cuma gecesi; kanatlar,Egenin koynuna cırpılacaktır artık..Extreme bir tatil sonrası,haziranda burada olmak dileğiyle yeniden..(Festivalde buluşmak üzere!)

07 Ocak, 2010

Not unLike The Shine..

Hava soğuk..Gece piç.
Ölür dirilir nefes eşiliğinde;
Yıldızlara sığındık burada..

Nöbetteyiz..
Dağlarda öyle;
Sırrını canında öte
korumakta..
Korumaktayız dağları dağlardan.

Bir sigaranın ateşi gibi;
Talihsiz çekiyorduk içimizi..

Duruyorduk oracıkta;Sessizlik karanlığı boğazlıyorken.

..take The TiMe

Görülenleri görme kaygısı bir tarafa bırakıldı..Her adım içimde eski fakat devingen tutkuları büyütür oldu.Zamanın koynuna asıldık;bir an için kendi üzerimizde topladık taşlaşmış belleğimizi..Tüm çıkmazlar olası sonuçları açıldı.Çizilen sınırları,sonsuz kavrayışına dek görüntünle yalıttım..

Ve beden ,zeminde dalgalanan bu gölgeden ayrıl-'ma'ma çabasında bu gece..
Related Posts with Thumbnails